Ali SAKAL: Mesleğiniz avukatlık. Yasama Başkenti Cape Town’ u gezerken neler hissettiniz?
Ahmet ÖZER:15 kişilik bir minibüsle yaptığımız bu panoramik gezi esnasında rehberimiz Burak Bey bir taraftan ülke ve şehir hakkında bilgiler veriyordu. Bir parkın önünde araçtan indik. Cape Town’un yasama başkenti olduğunu söylemiştik. İşte PARLAMENTO binasının önündeydik. Bazı gezginler Cape Town için hem yasama hem de yaşama başkenti demişler ki şu ana kadar gördüklerimiz bile bunu doğrulamakta. Parlamentoyu da yürütmenin yanına taşıma girişimleri şimdiye kadar başarılı olamamış. Parlamento binasının devamında COMPANY GARDENS denilen güzel bitkiler, büyük ağaçların olduğu, sincapların cirit attığı parkta dolaştık. Satıcılar, canlı müzik yapan zenci gruplar parka canlılık katmakta. Cape Town’un kaşifi Bartelemous un heykeli, yine zenciler tarafından nefret edilen J. V. Riebek in heykeli, St.George Katedralini gezerek parkın yani bahçenin diğer ucundan çıktık. Bu aktiviteler, heykeller ve yaşlanmış ağaçlar parka bir anlam ve değer katmaktadır. Yoksa bizim parklarımız onlardan daha büyük daha kullanılıştı, ancak yeni yeni yapılmakta olduğundan ve içerisinde tarih olmadığından ve geçmişte yöneticiler bu hususta gerekli çalışma yapmayıp parklara gereğince değer vermediklerinden gereken değeri bulmamaktadır.
Ali SAKAL: Cape Town’da Müslüman nüfus ne kadar? Müslüman toplum nasıl doğmuş? Bir Müslüman olarak neler hissettiniz?
Ahmet ÖZER: Cape Town’da siyah insanlara rastlamak zor olsada görüştüğümüz birkaç yetkili ile söyleşiler yaptık. İnsan haklarından ekonomiye ve Apartheid sisteminden Güney Afrika Müslümanlarına kadar çok konuyu konuştuk. Bu söylemimizde bu bilgileri size aktaracağız. Grup olarak Panoramik gezimize devam ederken rehberimiz bizi MALAY HALLESİNE yani Müslüman Mahallesi getirdi. Rehberimizin ilk söylediği güvenlikti. Şehrin en güvenlikli ve suç oranının en düşük olduğu bölgede olduğunuzu söylediğinde müslüman oluşunuzdan dolayı Rabbimize bir kez daha şükrettik. Ülke genelinde %3 olan Müslüman nüfus sayısı Cape Town da daha fazlaydı. Banliyöleri ile birlikte 4,5 milyona yaklaşan Cape Town nüfusu içinde yaklaşık 1 milyona yakın Müslüman yaşamaktadır. Müslümanlar genel olarak Asyalı. Malezya, Endonezya, Hindistan ağırlıklı. İmam ABDULLAH HARUN un 1960’lı yıllarda buradaki Müslüman cemaatin liderliğine seçilmesini, ırkçı beyaz rejim apartheid uygulamaları sırasında işkencelerle şehit edilmesini anlatan İMAMIN ÖLDÜRÜLÜŞÜ kitabında anlatılanlara göre, bu bölgedeki Müslüman toplumun doğuşu şöyle olmuştu.
“Sömürgeciler 1500 ′de bu bölgeye yerleşmeye başladılar. Felemenk Doğu Hindistan Şirketi, yerli Khoisanlarm direnmesine rağmen, Kap’ta bir erzak istasyonu kurdu. Bu direnme yıllarca sürdü ama üstün silahlar ve örgütlenme, çevresinde Kap’ın kurulacağı bölgeyi Felenmenklere kazandırdı. Khoisanların topraklarını geçici olarak kullanmaları karşılığında yabancılardan incik, boncuk, ayna gibi armağanlarla tepkileri azaltıldı.
Khoisanlann gerek ülkelerinin zapt edilmesine gerekse ve bilhassa zoraki çalışmanın getirilmesine karşı direnmeleri nedeniyle Felemenkler, iş gücü gereksinmelerini karşılamak üzere köle ithal etmek zorunda kaldılar. Kölelerin yarısı kadarı Doğu ve Batı Afrika’dan getirildi, yansı da Güneydoğu Asya’dan. Malezya ve Endonezya’dan olanlar İslam dinindendiler. Bu Müslümanlar baskılara rağmen inançlarından kopmadılar.
Khoisanlarla Avrupalılar arasında oldukça az kan karışması oldu; kölelerse kan bağı halkası görevi gördüler. Bunlarla yerliler arasında, bir hayli kan karışması oldu. Kölelerin yarısı da zaten Afrika asıllıydı. Köleler, dinleri ne olursa olsun, Cape de mevcut olan bütün ırk Özelliklerini özümsediler ve sonunda, kendileri de özümlenerek, İngilizlerin Kap Melezleri diye bildiklerinden ırkça ayırt edilemez oldular.”
1797 yılında, bölgede Hollanda hakimiyetinin azalması ile birlikte buraları işgal eden İngilizlerin Hindistan’dan getirdiği köle “sözleşmeli işçiler” in bazıları Müslümandılar, bunlar da Müslümanlar arasına karışarak bu topluluğun dinî ve toplumsal hayatını daha da zenginleştirdiler.
Ali SAKAL: Cape Town’da ilk akşam. Yüzde 3’ü Müslüman olan bir şehirde yemek konusunda çekinceleriniz oldu mu?
Ali CAN: Malay Mahallesi’nde, renkli evler, dar sokaklar arasında biraz yürüdük. Bu bölgede kendimizi güvende hissettik. Rehberimiz, Müslümanların yaşadığı bu bölge suç oranının en az olduğu bölge açıklamasıyla hissettiğimizin duygusal değil fiili durum olduğunu ve İslam’ın insana verdiği değeri bir kez daha görmüş olduk. Caminin önünde fotoğraflar çektikten sonra yeniden minibüse binerek WATERFRONT denilen restoranları eğlence yerleri, alışveriş mekanları bulunan deniz kenarında, sokak müzisyenlerinin hareketli müzikleri eşliğinde bir süre vakit geçirdik. Rehberimiz burayı göstererek Cape Town da kaldığımız süre boyunca güvenilir bir yer olarak taksiyle buraya gelebileceğimizi, herkese hitap edebilen değişik lokantalar olduğunu anlattı.
Artık akşama yaklaşmıştık. Hepimiz yorgunduk.12 saatlik uçak yolculuğu sırasında ara ara uyumalarımızla bu saate kadar idare etmiştik. Ama bir an önce hangi otelse gidip dinlenmeye geçmek istiyorduk. Şehrin güzel bir noktasında Radisson Park oteline yerleşip odalarımıza geçtik. Acıkmıştık, %3’ü Müslüman %15’i ateist olan bir ülke. Yediğimize dikkat etmeliydik tabi ki. Bu tür durumlara hazırlıklı gelmiştik. Kalitesine ve içeriğine her zaman güvendiğimiz bu sebeple ülkemizden şehrimizden yanımızda getirdiğimiz Torku kavurmamızı yufka içine sardık, ketil da kaynattığımız suya Çaykur sallama çayımızı demledik. Mükellef bir akşam yemeği. Ardından tatlı olarak çikolata, kuru yemiş derken vakit geçmişti. Nasıl yattığımızı bilmiyoruz. Ama sabah erkenden kalktığımızda bayağı bir dinlenmiş olduğumuzu anladık.
Ali SAKAL: İkinci gün nerelere gittiniz? Etkilendiğiniz yerler nereler oldu. Gördüğünüz yerlerde Konya ile benzerlik varmıydı?
ALİ CAN: İkinci günümüzdü. Erken saatte yola çıktık. Programda Masa Dağı ve şaraplarıyla ünlü bir çiftlik vardı. Cape Town esas itibariyle Masa Dağı denilen 1800 rakımı bulan bir dağın eteklerinde kurulmuştu. Masa Dağı denmesinin sebebi dağın zirvesinin neredeyse bir masa gibi düz olmasıymış. Belli bir yükseklikteki teleferik istasyonuna kadar kıvrıla kıvrıla minibüsle gittik. Teleferiğin biri gelip biri gidiyordu. Ama uzun bir kuyrukta olduğumuzdan bir saate yakın bekledik. Bu bekleme sırasında içerdeki dünya haritası dikkatimizi çekti. Dünyanın 7 yeni harikasının işaretlendiği bir haritaydı bu. Güney Amerika da 2 yer, 4 yer Asya’nın güneyinde ve Afrika’dan da MASA dağıydı bu harikalar. Güney Amerika’daki İguasi şelalesini de daha önce gördüğümüze göre demek ki 7 yeni harikanın ikincisini görecektik. Yaya olarak 2 saatte çıkılacak bir yeri 360 derece döner teleferikle 5 dakikalık bir yolculuktan sonra 1086 metrede Masa dağının zirvesine çıktık. Çıkarken tabii ki Cape Town’un o müthiş manzarasının video ve fotoğraflarını çektik. Konya’mızın güney batısında bir dağımız var herkesin bildiği adı LORAS DAĞI. Bu dağımızda bilindiği gibi Masa dağıdır. Konya’da sorsanız değil gitmek çoğu kişi adını bile bilmez. İşte Cape Town daki dağda aynen bu dağa benzemekte sadece çok az daha yüksektir. Ama dünyanın her tarafından insanlar bu dağın üzerine çıkmak üzerinde bir saat geçirmek ve sonra şehre dönmek için her an en az 1 saat teleferik kuyruğunda beklemektedirler. 65 ‘e kişilik teleferikler durmadan 3 dakikaya bir kalkmaktadır. Adamlar (Tabi ki yerli siyahlar değil, sömürgeci İngiliz ve Hollandalılar) dağlarını taşlarını çok iyi pazarlayarak turizm gelirlerini yükseltmişlerdir.
MASA Dağı, Ümit Burnu’na kadar uzanan,13 havarinin ismiyle anılan bir sıra dağlar silsilesinin ilk halkası olduğu şeklinde başlayan pazarlamayı bizim rehberimizde bize ballandıra ballandıra anlattı. Onda öyle anlatmışlar.. Yine teleferikle indik. Fransızlara ait üzüm bağlarında Birkaç yüz yıldır faaliyette olan, kısa bir zaman önce Kooperatif iken İngiliz şirketine satılan büyük bir çiftlik içerindeki şarap imalathanesini gezdik.600 tonluk dev fıçılar dikkat çekiciydi.
Vahşi kuşlarla gösteri yapılan harika bir hayvanat bahçesi sayılabilecek bir yere gittik. büyük kafesler içindeki eğitilmiş kartal, şahin gibi vahşi büyük yırtıcı kuşları gördük. Elimize konan baykuşla fotoğraflar çektirdik. Kartalla gösteri yapan kuş eğiticisi, açık alanda, yanımızda yemler vererek hayran bırakan bir gösteri yaptı. Her canlının eğitilebileceğini, koku veya ödül ile istediğiniz canlıya istediğinizi yaptırabileceğiniz bizzat gördük. İnsanoğlunun yapmayacağı şeyin olmadığının kanıtıydı bu.