Ekber Şah, çok zeki olmasına rağmen okuma yazması çok olmayan, buna karşın güzel sanatlara, savaşçılığa, liderliğe daha meraklı olan bir kişilik imiş. Sultanlığı sırasında âlimleri, sanatçıları, din adamlarını korumuş, onların sohbetlerinde bulunmaktan zevk alırmış. Onları himaye ettiği gibi eserler vermelerini de sağlarmış. Ne var ki Ekber; İslamiyet, Hıristiyanlık, Zerdüştlük, Hinduizm, Budizm gibi çeşitli din ve inanç sistemlerinin meziyet olarak kabul ettiği prensiplerini birleştirerek kendince DİN-İ İLAHİ adıyla yeni bir din kurmuş ve mürtet olmuştur. Hatta bunu ilan etmiştir. Ekber’in ölümüyle de bu garabet anlayış tamamen ortadan kalkmıştır. Ekber Şah, 1605’te ölünce ziyaret ettiğimiz türbesine oğlu CİHANGİR tarafından defnedilmiştir. Türbe, mezardan ziyade çok muhteşem bir kasrı andırmaktadır. İhtişamlı bir taç kapıdan girilen türbe Agra’da bugün SİKENDERA adı verilen bahçenin ortasında yer almaktadır. Mutantan kapıya rağmen türbe kubbeli, işlemesiz sade bir yapı şeklindedir. Ekber Şah’ın mermer sandukasının yanında duran zat, tekbir getirip kubbenin ses yankısını ziyaretçilere dinletmekte, bu arada bahşiş de toplamaktadır.
Bir dua okuyup okumama arasında gel-git yaşadık, düşündük, yaptırdığı caminin yanında kurduğu muhallet bir din benzeri anlayışı da vardı. Allah-u alem.. Çıktık ve AGRA KALESİ önüne vardık. Agra kalesi “KALE” sıfatını hak edercesine pembe renkli kum taşından yapılmış, etrafında derin su hendeği ve yerden yüksekliği 20 m. olan heybetli bir yapı. Surlarının uzunluğu 5 km. imiş. Büyükçe bir kapı, içleri işlemeli, hafif eğimli taş döşeli yoldan kalenin içine doğru yürüdük.
EKBER ŞAH tarafından yaptırılan kale, yapıldığı tarihlerden beri dörtte üçü askeri amaçlı kalanı da yönetim amaçlı kullanılır imiş. Şimdilerde de Hint Hükümeti tarafından dörtte üçü askeri amaçlarla kullanılmakta imiş. Tabii buralar ziyarete kapalı yerler. Eskiden de yönetim amaçlı olarak kullanılan bölümler turistlere açık, biz de oraları gezdik. Burada muhteşem sanat eseri yapılar vardı. Yine Babür sultanlığının yönetim biçimi olan Divanları burada görüyoruz, Divan-ı Am ve Divan-ı Has ve diğer yönetim binaları mevcut. Yapıların içinde yer alan bahçeler gözalıcı idi.
Agra, YAMUNA Nehrinin iki kıyısında kurulmuş bir şehir. Kale de Nehrin kıyısında inşa edilmiş, Tac mahal ile arasının 3 km kadar bir mesafesi olan bir yapı. Kalenin gerek divan bölümleri gerekse içindeki diğer yapılar çok görkemlidir. Gözalıcı güzellikte mermer işlemeciliğinin en derin sanatsal detaylarının gözlendiği, adeta mermerin hamura şekil verir gibi oyularak işlendiği sanat eserlerini inceledik. Gerçekten muhteşem tek parça mermerden işlenmiş kafesler, paneller, duvar süslemeleri gördük. Tac Mahal’de zirve örneklerini yoğun olarak göreceğimiz PİETRA DURA sanatının icra edildiği mermer duvar ve sütunlar gördük. Divanlarda, Şah Cihan’ın hapsedildiği sekizgen kulede, kule yanında bulunan Şah Cihan’ın iki kızı CİHAN ARA ve RUŞEN ARA lar için yapılan köşklerde beyaz mermer üzerine işlenmiş hak’kedilmiş milyonlarca yakut, zümrüt, lapislazuli, akik emsali kıymetli taşlarla yapılan bu sanatın nadide örneklerini gıpta ile izledik.
PİETRA DURA, mermerin şekilli oyularak aynı şekilde yontulmuş çeşitli renklerdeki kıymetli taşların oyuklara hak’kedilmesi ile oluşturulan yazı, resim ve şekiller yapma sanatının adı. Bu sanatı orda uygulayan İtalyan ustanın adının verilmiş olduğu söylendi. Uzaktan bakıldığında sanki boya ile yapılmış bir tezyinat görüntüsü veren Pietra Dura, yakından incelendiğinde kıymetli taşların göz alıcı renkleri ile karşılamaktadır insanı. Rehberler ellerinde küçük fenerler ile kıymetli taşların ışıkla nasıl parladığını göstermektedirler. Kusursuz bir uygulama yapılmış, mermerin türlü şekiller ve yazılar için pürüzsüz oyulması ve aynı hassasiyette kıymetli taşların yontularak yerleştirilmesi gerçekten harika.. Zümrüt, akik, firuze, yakut ve daha pek çok türü kullanılmış kıymetli taşların.. Bu sanatın dünyada AGRA’daki kadar yoğun uygulandığı başka bir yer herhalde yok…
Bu sanatın uygulandığı yerlerden birisi de Şah Cihan’ın hapsedildiği sekizgen kule. Tac Mahal’i gören bu kuleden Şah Cihan, Tac Mahalin yapını ve içindeki sevdiği eşi Mümtaz Banu’yu seyredermiş. Ölümüne yakın hastalığında, yattığı yerden de Tac Mahali seyredebilsin diye, Sultanoğlu Evrengzip tarafından, kulenin tavanına büyükçe bir elmas asılmış, yansıması ile de Tac mahali seyretmeye devam etmiş. Dünyaya çok meyletmek ve hiç ölmeyecekmiş gibi yaşamak ibretlikti bizim için. İçinde bu eserlerin bulunduğu Agra Kalesinden Tac mahal’e gitmek üzere çıkıyoruz. Motorlu araçların yakınına alınmadığı Tac Mahal’e akülü araçlarla ulaşıyoruz.
Yazan: Sefa Coşkun Editör: Ali Can
avsefacoskun@hotmail.com alican93@hotmail.com