Gruptan bir çok kişinin benim gibi heyecanlı olduğunu hissediyorum. İlk defa bir Cruise Tura katılıyorum.
Bugüne kadarki gemi yolculuklarımın en uzunu yaklaşık 1 saatlik İstanbul boğazı gezisi olmuştu. “Deniz tutar mı?” diye de biraz endişeliyim. 17 kişilik grubumuzda gemi tecrübesi olmayan iki aile bulunuyor. Ama tecrübeli yoldaşlarımız “endişeye mahal yok” diyorlar.
İsmine basit olarak “gemi” de denilebilir. Ama binip de içini gördükten sonra “gemi” isimlendirmesinin MSC Splendida’ya haksızlık olacağını düşünüyorum. Ona büyüklüğünü anlatmak için “yüzen ada”, içerideki konforu anlatmak için ise “yüzen beş yıldızlı otel” de denilebilir.
2009 yılında hizmete giren MSC Splendida 60 metrelik yüksekliğe, 133.500 ton ağırlığa, 333 metre uzunluğa ve 3959 yolcu kapasitesine sahip. Kabin sayısı arttırılan MSC Splendida'da büyüklüğü 18 ile 65 m2 arasında değişen 1637 kabin bulunuyor. Üstelik kabinlerin yüzde 80'i balkonlu. Özellikle balayı çiftlerinin tercihi olan suit odaların sayısı ise 109.
MSC Splendida’nın özellikleri her zevke hitap ediyor. İçerisi peri masallarını andırıyor. Renklerin bu kadar uyumlu çalışıldığı, dekorların bu kadar kusursuz olduğu çok az sayıda mekan bulunur.
1603 kişilik tiyatro salonu, fitness ve dinlenme alanları, koşu parkuru, squash, sauna, Türk hamamı, solaryum, SPA alanı, kapalı ve açık yüzme havuzları, jakuziler, restoranlar, barlar, internet kafe, disko, alışveriş mekanları, kapalı ve açık çocuk alanı, 4D sinema salonu, casino, F1 simülatörü ve daha bir çok benzersiz sosyal alanı bu muhteşem geminin özelliklerinden yalnızca bazıları. Bir çoğunu biz kullanmazsak da, kullanmak isteyen müşterilerine her türlü hizmet ve konforu sunuyor MSC Splendida.
Yine yemeklerin çoğunu inancımız gereği tatmazsak da, MSC Splendida'da, biri panoramik olmak üzere dünya lezzetlerinin sunulduğu 5 adet restoran bulunuyor. Restaurantlarda çalışan çoğu Endenozyalı garsonlar helal-haram yiyecekler noktasında bize olağanüstü yardımcı oluyorlar. O kadar dikkatliler ki, yanlışlıkla elinizi uzatsanız hemen müdahale ediyorlar. İkinci günden itibaren masamıza Türkçe menü geldiğinden, yemek seçiminde sıkıntı çekmiyoruz. Merdivenleri Swarovski taşlarla süslenen, MSC Splendida gemisinin toplam 16,000 m2lik alanı mermer ve 76,000 m2lik alanı ise birbirinden farklı tasarım ve renklere sahip halıfleks ile döşenmiş.
MSC Splendida’da 55 bin m2 yaşam alanı bulunuyor, bu rakam Versay Sarayı’nın bulunduğu alandan bile daha büyük. Toplamda ise gemide bulunan alan 450 bin m2. Bu rakam ise 60 futbol sahasına eşit.
İşte MSC SPlendida böyle bir gemi.
ALLAH’IN TAŞ ETTİĞİ İNSANLARIN KENTİ, POMPEİ
Konya’dan İstanbul’a, İstanbul’dan Roma’ya ve oradan da Cenova’ya yaptığımız 24 saatlik yorucu yolculuktan sonra nihayet Cenova limanındayız. Gemiyi görür görmez ilk refleks olarak fotoğraf makinelerine sarılıyoruz. Ama geminin yakınlarında tamamını kadraja almak mümkün olmuyor. Gemide güvenlik her şeyden önde geliyor. Binmeden önce 2 ayrı güvenlik aramasından geçiriliyoruz. Ve biner binmez pasaportlarımız alınıyor. Pasaport yerine ismimize özel düzenlenmiş kredi kartı büyüklüğünde bir kart veriliyor. Artık pasaportumuz da, kimliğimiz de bu kart. Gemideki alışverişler de bu kart ile yapılıyor. Gemi giriş ve çıkışlarında bu kart gösteriliyor. Kartınız sistemden geçirildiğinde bilgisayar ekranında fotoğrafınız görünüyor. Güvenlik görevlileri ekrandaki fotoğraf bakarak kartı verenin siz olup olmadığınızı belirliyorlar. Böylece her türlü yanlışlığın önüne geçilmiş olunuyor.
Gemi gece boyunca yol alıyor. Gündüzleri ise önceden belirlenen kıyı kentlerinden birinde demirliyor. Sabah uyandığınızda kendinizi başka bir kentte hatta başka bir ülkede buluyorsunuz. Yolculuğumuz akşam saat 17.00’de Cenova’dan başlıyor.
Sabah uyandığımızda geminin Napoli Limanına yanaştığını görüyoruz. Dev gemiyi kıyıya yanaştırmak zor ve zaman alıyor. Bu tür gemiler için kıyı kentlerin limanlarında özel yapılmış yerler mevcut. Nihayetinde karaya ayak bastığımızda daha önceden belirlediğimiz gibi Pompei’ye gitmek üzere yola çıkıyoruz. Pompei Napoli’ye 25 kilometre uzaklıkta, Vezüv yanardağının eteğinde ilçe büyüklüğünde bir yerleşke. Nüfusu 25.000 civarında. Tarihin derin izler bırakan ibret vesikası kaç hadisesi var bilmiyorum ama Pompei bunların en belli başlılarından biri… Eski Pompei(antik şehir) ile yeni Pompei iç içe. Yeni kent merkezine vardığınızdan 5 dakikalık yürüyüşten sonra Antik kentin kapısına geliyorsunuz. Pompei turist kaynıyor. Antik kentte girişte kişi başı 11 Euro para alınıyor. Pompei İtalya turizmi için çok önemli bir yer. Pompei’yi gördükten sonra İtalya’ya giden herkese burayı görmelerini tavsiye ediyoruz.
Yaklaşık aynı yerde kurulu olan antik Pompeii şehri, 24 Ağustos 79 tarihinde Vezüv yanardağının patlaması sonucunda tamamen yok olmuş. Kimine göre 200 bini aşkın insan hayatnı kaybetmiş. Kimine göre ise 25-30 bin kişiymişler. Bu büyük patlamada ve patlamada çıkan kül ve lav karışımı, insanların ve eşyalarının üzerini bir örtü gibi kaplamış ve oksijenle ilişkisini kesmiş. Bu nedenle kalıntılar günümüze kadar yok olmamış ve eski Roma kentleri konusunda yeni bilgilere ulaşılmasını sağlamıştır.
Pompei’deki yaşananlar hakkında bilim adamları 200 yıldan buyana çalışıyorlar. Elde edilen bulgular herkesi şaşırtıyor. Hala cevabı bulunamayan bir çok soru var? Ancak, hangi dinden olursa olsun herkesin üzerinde görüş birliğine vardığı bir gerçek var. Pompei’de yaşananların sıradan bir yanardağ patlamasıyla açıklanamayacağı gerçeği. Vezüv yanardağının yamacındaki bir çok yerleşim biriminden ancak çok az bir kısmı gün yüzüne çıkarılmış. Çünkü burası yerin 7-8 metre altına gömülmüş. Çalışmalar titizlikle sürdürülüyor.
Şehrin kalıntılarına bakıldığında, burada faciadan önce büyük bir medeniyetin kurulduğu kesin. Kalıntılardan hareketle, zamanında burada eşine rastlanmayacak mükemmeliyette bir şehrin kurulduğu söylenebilir.
Meydanları, caddeleri, yolları, kaldırımları ve kusursuz mimarileriyle diğer yapıları burayı gezen herkesi büyülüyor. Kalıntıları bugünkü modern dünyayı büyüleyen bu şehir kim bilir o gün hangi güzellikteydi. Peki ne oldu da, bu koca şehir birkaç saat içerisinde kızgın lavların altında kaldı. Vücutlarına yapışan kül ve lav yağmuruyla taşlaşan insanların suçu neydi?
Katkılarından dolayı Ahmet Özer, Şükrü Hıdıroğlu, Hasip Şenalp, Ali Can, Sefa Coşkun ve Ertuğrul Özdemir’e teşekkürler
Yazan: Nurettin Bay