İ.Ö. I. YY.da Romalılar şehri gelince Pompei eşi benzeri görülmemiş bir eğlence merkezi haline getirmişler...
Yapılan kazılardan anlaşıldığına göre zenginliğin ve debdebenin akıl almaz boyutlara yükseldiği Pompei, günden güne gayrı ahlaki bir duruma giriyor, şehrin her köşesinde fuhuş evleri boy gösteriyormuş. Forum, tapınaklar, tiyatrolar, amfi tiyatrolar, bazilikalar, caddeler,atölyeler,kenar mahalleler, bu mahallelerin dükkanları ve küçük karanlık hamamları,meyhaneler, çamaşırhaneler,mısır öğütmek için kullanılan değirmenler,fırınlar,evlerin ve hamamların ısıtma sistemleri, kumarhaneler, batakhaneler,hanlar, şehri gezenler tarafından bugün bile fark edilebiliyor. Duvarlardaki seçim sloganları, tiyotra oyunlarının ilanları, kentin hemen dışındaki küçük hanlar, geceyi burada geçirenlerin duvarlara yazdığı yazılar ve çizdiği resimler de rahatlıkla görülebiliyor. Ve sonunda da, kenti baştanbaşa kaplayan lavlardan kaçmaya çalışan insan ve hayvanların vucutlarıyla yüzyüze geliniyor. Burada tarihin en trajik olaylarından birine tanık oluyorsunuz. Bir yanda soyluların görkemli villaları, diğer yanda hizmetçi ve kölelerin fakir evleri...
Vezüv yanardağının yamaçları bağlarla örtülüymüş. Pompei de bu yamaçlarla deniz arasında kurulmuş ve genellikle zengin Romalıların tercih ettiği bir mekânmış. Komşu il olan Herculanum da aynı şartlara sahipmiş. Ancak tarihin en büyük yanardağ püskürmelerinden biri, bu güzel yerlerin varlığına son vermiş. Bugün, volkanın lavlarıyla "taş kesilmiş" Roma hayatı tüm ayrıntıları ile görülebilmektedir.
Felaket 24 Ağustos 79 sabahı gelmiş. Pompei’de kendi halkının dışında yazı geçirmeye gelen zengin Romalılar ve Herculanum’da ya da Vezüv’ün eteklerinde yaptıkları muhteşem evlerde yerleşmiş kimseler de bulunuyormuş. Vezüv yanardağı bir anda patlamış. Öncesinde yer sarsılmaya başlamış, dağdan gök gürültüsünü andıran, uzak ve boğuk gürlemeler gelmiş. Araştırmalara göre, göğe alevler sütun halinde yükseliyor, sonra bunu muazzam bir duman izliyormuş. Aynı zamanda, yeni patlamalar havayı sarsıyor ve küllerden, taş-topraktan ve lav külçelerinden oluşan bir sağanak, şehrin üstüne yağıyormuş. Araştırmacılar olayı şöyle hikaye ediyorlar:
Eşine az rastlanır felaketi gören halk limana doğru kaçmaya çabaladı. Gemilere binebilenler bir daha dönmemek üzere kentten uzaklaşmaya başladılar. Sarsıntılar başlayınca yirmi dakika kadar süren büyük bir şaşkınlık yaşandı. Halk paniğe kapıldı ve bir hareketle 600 metre uzakta olan Sarno nehrinin ağzındaki limana doğru atıldılar. Belki burada daha öncekiler gibi denize açılmak mümkün olabilecekti. Ne yazık ki bu düşünceye sahip olanların yollarını bir deniz kabarması kesti. Dev dalglar bindikleri gemileri birer çöp gibi yukarıya kaldırıyor ve şehrin surlarının içindeki kızgın lav denizinin içine doğru fırlatıyordu.(Tusunami) Zaten bu arada gökten iri kum taneleri büyüklüğünde çok kızgın küçük taşlar yağmaya başlamıştı. Hemen ardından da gaz yüklü kocaman siyah taşlar düşmeye koyuldu. Bu sonuncular yere değer değmez patlıyor ve ilk kayıpların verilmesine sebep oluyordu. Gökyüzü kararmış olduğundan şehirde görüş mesafesi sıfıra düşmüştü. Şehrin insanları rastgele sağa sola koşup duruyorlardı. İçlerinde farkında olmadan Vezüv’e doğru koşanlar bile vardı.
Kurtuluşu evlerinde görenler volkandan çıkan müthiş sıcaklık yüzünden havadaki oksijenin kısmen gaz karbonik hale dönüşmesi neticesinde boğuluyorlardı yahut da evlerinin volkandan fışkıran taşlarla diğer maddelerin ağırlığına dayanamayıp çökmesi neticesinde yok oluyorlardı. Yarılmış olan yerden çıkan ağır ve zehirli gazlar bu yarıklara düşmek ya da eğilmek şansızlığına uğrayanları ebedi uykularına yolluyordu. Sonra ardı ardına Pompei’nin üzerine kızgın küller yağmaya başladı. Ve ilk ölenlerin üstünü yorgan gibi örttü. Birkaç saat içinde güzel ve canlı Pompei büyük bir mezarlığa döndü. İki yüz bin insan bir anda yok oldu. Yaklaşık iki bin yıl o görkemli villalar, heykeller, duvar resimleri, mozaikler tapınaklar ve pazarlar dokunulmadan gömülü olarak kaldı. Arkeologlar kenti keşfettiklerinde son gün,pişmiş ekmeği bile fırında buldular. Pompei’nin üzerine düşen kızgın küller üç gün siyah bir kar gibi yağmaya devam etti. O andan itibaren de Pompei iyice sessizliğe gömüldü. Kazılardan anlaşıldığı kadarıyla Pompei Halkı ardı ardına gelen öncü küçük patlamaları ciddiye almamıştı. Çünkü Vezüv Yanardağı’nda zaman zaman dumanlar görülür, küçük patlamalar ve yer sarsıntıları olurdu. Pompeililer bu son patlamaların da eskileri gibi kısa bir süre sonra sona ereceğini tahmin ettiklerinden hazırlıksız yakalandılar.
Pompeililer taş olarak çıkarıldıkları vakit ölüm anında ne yapıyorlarsa o halde bulundular. Kimi başını ellerinin arasına alarak çaresiz bir şekilde lavların karşısına oturmuş,kimi şehrin fuhuş yuvalarında, kimi de çocuklarıyla çarşıda alışveriş yaparken lavların altında kalmışdı. Bir duvarın üstünde ise bugün de görülebilecek olan Sodom ve Gomore yazısı bulunmaktaydı. Tarihçilere göre Pompei de yaşayan Yahudi köleler Pompei’nin bu durumunu görüp Sodom ve Gomore’yi hatırlamak için bu ibareyi yazmışlardı
Bir gün içinde iki şehir, Herculanum, Pompei ve altı kasabada yaşayan tüm canlılar tarihten silindi. Kur’an’da bu şekilde helak edilen insanlardan şöyle söz edilir:
Bütün bu kıssasını sana anlattıklarımız (bilinen) kentlerin (acı) hikayelerinden bir kısmıdır: onlardan (geriye) kalıntı bırakan da var, hasat edilmiş tarlalar gibi yerinde yeller esen de… Ama onlara zulmeden biz değildik. Lakin onlar kendi kendilerine zulmettiler. Dahası rablerinin (helak) emri geldiğinde, Allah dışında yalvarıp yakardıkları ilahları onların başından hiçbir şeyi savamadı, üstelik bunlar, kendi çöküşlerini hızlandırmaktan başka bir işe de yaramadı. Ve senin Rabbin, kentleri cezalandırmak istediği zaman işte böyle cezalandırır ki onlar zulmetmişler; hiç şüphesiz O’nun cezalandırması çok can yakıcı, pek dehşet vericidir. (HUD SURESİ-100,101,102)
İnsanlığın bütün bunları öğrenebilmesi ise, yüzyıllar sonra mümkün oldu. Yapılan araştırmaların sonucunda Pompei’deki eski şehir, "yaşıyorken donmuş haliyle" gün ışığına çıkarıldı. İnsanlar, can verdikleri andaki halleriyle taşlaşmışlardı.
Bizatihi görerek, çeşitli kavimlerin başına gelen korkunç hadiselerden biri olan bu durumu silinmez tarihi bir ibret vesikası olarak beynimize kazıyoruz. Araştırmalardan sonra olayın oluş şekliyle ilgili bulgulardan hareketle bilim adamları tarafından oluşturulan senaryolar bu şekilde. Ancak hiç kimsenin akıl sır erdiremediği durum, bulunan taşlaşmış insanların o anda ne yapıyorsa o şekilde donup kalması. Yemek yiyen bir aile, o andaki gibi aynen taşlaşmıştı. Sapıklıkları esnasında taşlaşmış pek çok çift bulunmuştu. Daha da önemlisi, bu çiftler arasında, aynı cinsten olanlar, küçük erkek ve kız çocuklar da vardı. Pompei kalıntılarından çıkarılan taşlaşmış insan cesetlerinin, bazılarının yüzleri hiç bozulmadan kalmıştı. Genel yüz ifadesi şaşkınlıktı. Çünkü bu halk Allah'ın ayetlerinde bildirdiği gibi, "birdenbire" yok olmuştu. Allah bu konuda "bir şehir halkını" şöyle örnek verir: “Sadece bir gürültü oldu, onlar da hemen sönüverdiler.” (YASİN SURESİ-29)
1711’de bir İtalyan köylüsünün bağda bir çukur kazmasıyla rastladığı duvarlar dikkatleri bu bölgeye çeker. Ve ilk kazı 1748 yılında başlar. Patlamadan sonra şehrin 7-8 metre kadar kül ve lav yığınlarının altında kaldığı tespit edilir. Titizlikle devam eden çalışmalarda bugüne kadar antik Pompei şehrinin yarısına yakınının gün yüzüne çıkartıldığı tahmin edilmektedir. Kazı yapanlar, katılaş¬mış kül yığınları içinde, cesetlerden arta ka¬lan boşlukların alçıdan kalıplarını çıkararak bu kimselerin son andaki durumlarını tespit ettiler. Bu güne kadar yapılan kazılarda 2000’in üzerinde insan kalıntısına rastlanmıştır.
Farklı kaynaklardan farklı bilgilere ulaşılsa veya farklı görüşteki insanlar olayı farklı bir şekilde değerlendirseler de ortada dış kısımları taşla sıvanmışçasına bulunan çok sayıda insan var. Ve bunların insan olduğunun en önemli kanıtı başta diş ve kafatasları olmak üzere kemiklerinin bu taş örtünün içinde olduğu. Kendi gözlerimizle taşın içinde bir bölümü görünen insan kemiklerini gördük. Kur’an-ı Kerim’de mekan veya kavim ismi verilerek Pompei’den bahseden bir ayet bulunmasa da, bir çok ayette çeşitli şehirlerde bir çok kavmin başına gelen felaketler belirtilmektedir. Ve bu ayetler sanki gördüğümüz Pompei’den bahsetmektedir. Doğrusunu hiç şüphesiz ALLAH BİLİR.
Pompei’de etkilenmiş ve tüylerimiz diken diken olmuş şekilde ayrılıyoruz. Yeniden Napoli’deyiz.
Katkılarından dolayı Ahmet Özer, Şükrü Hıdıroğlu, Hasip Şenalp, Ali Can, Sefa Coşkun ve Ertuğrul Özdemir’e teşekkürler
Yazan: Nurettin Bay