Hazreti Süleyman’ın yaptırdığı ilk mabetten kalan son kalıntı bu duvar. Ağlama duvarı Mescid-i Aksa’nın da aynı zamanda batı duvarı. 1967 yılına kadar ağlama duvarı diye bir şeyin olmadığını hatta burada yapılan bir ibadetin dahi bulunmadığını öğreniyoruz. Yahudiler Kudüs’ü kendilerine mal etmek için sonradan anlamlandırdıkları yeni eserler meydana getiriyorlar. Amaç aidiyet duygusunu kamçılamak ve dünya karşısında Kudüs’ün kendilerine ait bir şehir olduğunu belgelemek. Bunun için 1967’de Müslüman mahallesi olan mescidi aksanın batı duvarlarının bitişiğindeki yerler önce istimlak edilmiş Ardından düzenlenerek ağlama duvarı ortaya çıkarılmış. Duvarın batısında oluşturulan yaklaşık 10 bin metrelik düzlük alanda toplanan Yahudiler bu bölgede ibadetlerini yapıyorlar.
Ağlama duvarına sıkı güvenlik kontrollerinden geçirildikten sonra girebildik. Önce kontrol cihazlarından geçiriyorlar. Sonra bir de el araması yapıyorlar. Şüphelendikleri şahısları tekrar tekrar arıyorlar. Ağlama duvarına geçebilmek için herkesin başının kapalı olması gerekiyor. Bu onlar için dini bir zorunluluk. Kadınların ayrıca kapalı kıyafetler giymesi gerekiyor. Biz de takkelerimizle başlarımızı örtüyoruz. Takkeye bir şey demiyorlar. Küçük büyük yüzlerce Yahudi hem duvarların hemen dibinde hem de geniş alanda ileri geri sallanarak ve Tevrat okuyarak ibadetlerini yapıyorlar. Çok sayıdaki çocuk dikkatimizi çekiyor. Çocukların da bilinen Yahudi din adamları kıyafetleri giydiklerini görüyoruz. Ağlama duvarında kadınlar ile erkekler ayrı ayrı yerlerde ibadet ediyor. Bunun için de duvarın bir kısmı özel olarak kadınlara ayrılmış. Kadınların erkeklerin bulunduğu yere, erkeklerin de kadınların bulunduğu yere girmeleri yasak. Hatta kadınların bulunduğu bölge, görünmesinler diye paravanlarla çevrilmiş durumda. İsrail’de kadın erkek ayrımı sorun edilmiyor. Çünkü bu bir dinsel zorunluluk ve İsrail bir din devleti.
Yahudiler ağlama duvarını oluşturan taşların arasındaki boşluklara bir sürü dilek kağıdı sıkıştırılmış. Yahudi inanışına göre kâğıtlara yazılmış dilekler, bu taşların arasına konulursa, dilekler kabul oluyor. Ağlama duvarında açık alanının dışında bir de kapalı alan bulunuyor. En az açık alan kadar büyük olan kapalı alanda da ibadet ediliyor.
II.ABDÜLHAMİT’TEN İNCE DİPLOMASİ
Yeni kapıyı ziyaret ediyoruz. Ziyaret yerlerimizdeki tüm mekânlarda Osmanlı eserleri dikkatimizi çekiyor. Adım başı Osmanlı çeşmelerine (sebil) rastlamak mümkün. Ecdat gerçekten buraya büyük hizmetlerde bulunmuş (ruhları şad olsun) Yeni kapının bir yaşanmış hikayesi var. Alman İmparatoru II. Wilhelm Kudüs’ü ziyaret etmek istemiş.
II. Abdülhamit izin vermiş ama ardından bir de istihbarat ulaşmış Padişaha. II.Wilhelm şövalye kıyafetiyle Halil kapısından içeri girmek istiyormuş.(burası sadece Müslüman Fatihlerin şehri fethettiğinde girdikleri kapıdır) Bunun üzerine büyük diplomat padişah Abdülhamit, zarif bir diploması oyunu yapmış, Alman dostuna. “Biz senin şerefine yeni bir kapı yaptırdık, buraya gelirken şerefine yaptırdığımız bu yeni kapıyı hizmete açmanı ve bu kapıdan şehre girmeni istiyoruz” demiş. Ve o kapı işte o zaman yapılmış. İmparator II.Wilhelm 29 Ekim 2009 tarihinde işte bu kapıdan adımını atarak Kudüs’e girmiş. II. Wilhelm Kudüs ziyaretlerinin ardından Şam’a geçerek burada Emevi Camiini ve Selahaddin-i Eyyübi’nin kabrini de ziyaret etmiş. İmparator’un , Selahaddin-i Eyyübi’nin kabri başında irat ettiği tarihi nutuk, çağlara ders verir niteliktedir. "Burada bütün zamanların en kahraman askeri Sultan Selâhaddin'in mezarı önündeyim. Majesteleri Sultan Abdülhamid'e misafirperverliğinden dolayı teşekkür borçluyum. Gerek Majeste Sultan, gerekse Halifesi olduğu dünyanın her tarafındaki 300 milyon Müslüman bilsinler ki, Alman imparatoru onların en iyi dostudur.".
MESCİD-İ AKSADA TÜRK İMAM
Mescid-i Aksa’nın doğusunda büyük bir kapalı çarşı bulunmakta. Osmanlı çarşısı görünümündeki bu büyük çarşıda ağırlıklı olarak Filistinli işletmeciler bulunsa da diğer iki dinden de mülk sahipleri mevcut. Bu bölgede ayrıca çok sayıda kilise bulunuyor.
Akşam ve yatsı namazlarında yeniden Mescid-i Aksa’dayız. Bu sefer Filistinli imam bize bir sürpriz hazırlamış. Yatsı namazında mihraba bir Türk geçiyor. Bizimle birlikte orada bulunan İstanbul Bayezıd Camii imam ve hatibi Suat Göztok’u görünce heyecanlanıyoruz. Ön saftaki Filistinliler imamı göstererek, “Türk, Türk” diyorlar. Yüzlerinde memnuniyet ifade eden bir görüntü oluşuyor. Ve belki de on yıllar sonra ilk defa Mescid-i Aksa’da bir Türk, namaz kıldırıyor. Suat Hoca’nın güzel sesi ve kıratı cemaati etkiliyor. Namaz boyunca gözlerimizde sicim gibi yaşlar akıyor. Dört rekatlık farzı kılarken Selahaddin-i Eyübi’den, Yavuz Sultan Selim’e, Kanuni Sultan Süleyman’dan ikinci Abdülhamide, ve 1917’den günümüze Filistin tarihi ve yaşananlar bir film şeridi gibi gözlerimizin önünde akıyor. Duygulananların sadece biz Türkler olmadığını namaz bittikten sonra anlıyoruz. Namaz sonrasında Suat hocanın etrafı cemaatle doluyor. Hocayı öpenler, ona saygısını ifade edenler ve anlamlı teşekkürlerini sunanlarla kısa sürede bir sevgi halesi oluşuyor. Mescid-i Aksa’nın imamı, Suat hocaya burada kaldığın sürece namazları sen kıldır teklifinde bulunuyor. Sevgi seli öyle coşkulu ki, sonraki sünnetlerle vitir namazını kılmadığımız dakikalar sonra aklımıza geliyor.
ŞABAT
Gece otelimize dönerken rehberimiz Selim Özkan bize acil bir duyuruda bulunuyor. Yahudiler için Şabat bugün akşam saatleri itibariyle başladı diyor ve Şabat’ı anlatmaya başlıyor. Yahudi inanışına göre tanrı dünyayı 6 günde yarattı ve yedinci gün yorulduğundan dolayı istirahat etti. (islama göre de kainat 6 günde halk edildi. Ancak hâşâ Allah yorulmaz ve onun istirahata ihtiyacı yoktur) . Yahudiler bunun için cumartesi günlerini dinlenerek geçirirler. Cumartesi günü hiçbir iş yapılmaz, elektronik cihazlar çalıştırılmaz, hatta dindarları arabaya bile binmezler. Asansörlerin de düğmesine basılmayacağından dolayı asansörler otomatik olarak ayarlanmış ve Cuma günü akşamından itibaren ertesi gün akşamına kadar her katta duruyor. Böylece Yahudiler de düğmeye basmak zorunda kalmıyorlar. İsrail’de Cumartesi günleri elektronik aletler çalıştırılmadığından dolayı soğuk yiyecekler yeniliyor. Otel odalarında Şabat diye bir düğme var. Ona bastığınızda otomatik olarak devreye giren bir sistemle her türlü elektronik alet devre dışı kalıyor. Dindar Yahudiler o gün elektrik düğmesine bile basmıyorlar. Zengin olanlar başka dinlerden hizmetçi bulundurarak bu tür işleri onlara yaptırıyorlar. İsrail’de yaşamış bir Türk, dindar komşusunun o gün için lambanın düğmesine basmak için kendisinden ricada bulunduğunu anlattı. Burası tam bir din devleti. Devletin bütün kuralları dine göre ayarlanmış durumda. Biz turist olduğumuz halde, bizim için dahi elektronik alet gerektiren hizmetlerde bulunulmadı. Otelimizdeki çoğu çalışanlar Filistinli olduğu halde, kurallara uymada, onlar da titiz davrandılar. Yahudiler bu konulara hassasiyet göstermeyenleri işten atıyorlar. O gün çay bile içemedik. Çünkü su ısıtıcıları elektronik olduğundan, çay da yapamıyorlar. Ancak bazı yerlerde önceden sıcak suyu termoslara koyarak bu yasağı savıyorlarmış. Bizim otelimizin umuma açık (Resturant, cafe ve oda servisleri) tüm yerlerindeki elektronik aletlerin prizlerinin çekildiğini ve üstlerinin bir örtüyle örtüldüğünü gördük.
Yahudilerin günlük yaşamları bir hayli zor. Aynı öğünde et ürünleri ile süt ürünleri bir arada bulundurulmuyor. Bir öğünde et ürünleri varsa, yanında ayran, süt, yoğurt gibi yiyecekler konulmuyor. Genellikle akşam yemeklerinde et ürünler, sabah kahvaltılarında ise süt ürünleri bulunduruluyor. Otellerde din adamı bulundurma mecburiyeti var. Din adamları sorumlu oldukları otelin dini kurallara uyup uymadığını kontrol ediyor.
Yahudiler kendilerinin uydukları bu kurallara yabancıları da uyduruyorlar. Grubumuzdan bulunan arkadaşlarımızdan birinin yanında getirdiği kupayla çay içmesine otel çalışanları mani oldular. Nedenini sorduğumuzda, otele dışarıdan kap kaçak ve yiyecek getirilemeyeceğini öğrendik. Otelin bütün kap kaçak ve diğer el aletleri belirli yerlerde alınıyor. Alınan yerlerde Koşer’e dikkat edilip edilmediğini sıkı kontrol ediyorlar. Yahudiler Koşerlenmemiş kap kaçak ve aletleri almaz, kullanmazlar. Koşerlenme kap kacakarın dini esaslara göre üretilmesi, temizliği ve yıkanması manasına geliyor. Dini kurallara uymanın çok sıkı takip edildiği bu ülkede, yıllarca Türkiye’de yaşamış Yahudilerle de görüşme fırsatı bulduk. Bize Türkiye’ye geri dönme isteklerini ilettiler. Yahudilerin bir kısmı dini kuralların sıkı uygulandığı İsrail’de yaşamak bile istemiyor.
Yazan: Nurettin Bay Editör: Ahmet Özer