Bahia Sarayı 1880'li yılların sonunda inşa edilir. Buranın inşaatını yaptıran, Ba Ahmet adında bir vezir. Ahmet ölünce yerine kardeşi geçer. Taki 1912 yılında, Fransızlar buraları işgal edene kadar, bu konakta yaşarlar. İşgalden sonra ise; şehirde valilik yapacak olan Fransız general, burayı üs olarak kullanmaya başlar.
Girersiniz; bir avlu, buna hayat denir. Bunun dört tarafı, duvarlarla çevrilidir.. Pencerelerin tümü avluya bakar. Yazlık, kışlık ve baharlık kanatlar yanında, dördüncü olarak kiler kanadı bulunur. İşte; Bahia Sarayı'nın yerleşim düzeni, bu örneğe uygundur.
İşgal bitip, Fransızlar gittikten sonra; ören yeri olarak halka açılır. Ama; Fransızlar, giderken, sarayın içinde epey şey alıp götürürler. Ellerinden gelse, sarayı da tekerlek takıp götürürler diye düşünmemek elde değil.
İlk yer; duruşma için bekleme avlusu, sonra duruşma avlusu. Saray; toplam 45 dönüm araziye kurulu.
Avluda bitkiler, ağaçlar göze çarpmakta. Burada: meşhur endülüs bahçeciliğinin çok küçük bir örneğini görmek mümkün.
Yerde , yanlızca Fas'a has, Fas sanatçılarının dünyaya ihraç ettikleri, zelli denen, pişirilmiş, boyanmış, sırlanmış toprak parçaları var. Toprak parçaları kesilmiş, boyanmış ve yerleştirilmiş. Bunların hiçbiri, doğrudan monte edilmez, görülen cepheye, hepsi yerde ve tersten birleştirilerek, üzerine derz dökülerek ve yapıştırılarak, duvara monte edilmiş.
Bütün iç mekanı kaplayan ahşap şeritler var. Ahşap bölümler ise: sedir ağacından.
İşgal yıllarında; Fransızlar belli noktalara şömine yapmışlarsa da orijinallik fazla bozulmaz.
Rehberimizin söylediğine göre Marakeş şehrinde, halk, mevsimine göre giyinmeyi iyi bilir. Isınmak için; soba vs. yakılmaz. Klima soğutma amaçlıdır.
Bahia Sarayı'nın çıkışında seyyar tezgahta, mor farklı bir lezzet kaktüs meyvesi satıldığını görünce hepimiz tadına bakıyoruz. Ancak Sefa'nın kaç tane yediğini sayamadık. Daha sonraki yerlerde bakıp durmamıza rağmen bir daha yemek kısmet olmadı
Gezimizin üçüncü durağı KUTUBİYE CAMİİ'ne varıyoruz. Etrafı oldukça bakımsız görünüyordu. Kelime anlamı; kütüphane, kitap. Bu cami; şehrin simgesi. 1120 yılında inşa edilmiş. Minaresi: 77 metre. 1993 yılında, II.Hasan Camii, inşa edilinceye kadar, Fas'ın ve tüm Arap dünyasının en yüksek minaresi. 1700'lü yıllardaki bir deprem sonrası, Arap mimarlar, minarenin boyunun beşte biri oranında, taban boyu yapmak gibi bir mimari ortaya çıkarmışlar. Bu durumdaki minareler, her türlü yer sarsıntısına dayanabiliyormuş.
Buranın başka bir özelliği ise; bu cami yapılmadan önce, burada başka bir hanedan tarafından yapılmakta olan cami; kıblesinin yanlış olduğu bahane edilerek, yapımı engellenmiş ve temellerinin üstü kapatılmış. Yeni yani bugünkü cami, temelleri kapatılan bu cami inşaatının üstüne yapılmış. Dolayısı ile caminin önündeki boşluk alan normal zeminden yüksekte. Çünkü; altta bir önceki caminin toprakla doldurulan temelleri varmış. Her zaman açık olmayabilirmiş ama şansımıza girebildik ve güzel caminin içini görebildik.
Öğle yemeği için rehberimiz Marakeş'te her bütçeden insanın gittiği bir mekanı tercih ettiğini, buranın tajinin ve kuskusunun meşhur olduğunu söyledi. Aslında fazla acıkmamıştık ama ilk kez yerel lezzetlerden tadacağımız hepsinden tadımlık istedik. Bizdeki güveç kapları gibi toprak kaplar içinde bol sarı renkli baharatlı gelen etlere rehberimiz arada bir testi kebabı diyormuş, biz tajinle testi kebabını ayrı sanarak ikisinden de istedik. Önce biri geldi, oonu yedikten sonra ikincisi geldi. Aramızda kimimiz aynı dedi, kimimiz farklı dedi. Meğer ikisi de aynı yemekmiş.
GEZİ NOTLARI : Ali CAN
GÖRSELLER : Ahmet ÖZER
EDİTÖRLER : Hasip ŞENALP, Nuri ODACI ve Sefa COŞKUN