Bilmediğimiz en batımız Fas 8

 

Marakeş'in de en dikkat çekici noktalarından biri, botanik bahçesi Jardin Majorelle. Kentin ortasındaki bir vahayı andıran bahçedeki dev bambuların arasından geçip dünyanın dört bir yanından toplanan bitkilerle ve özellikle bin bir türlü kaktüsle karşılaşınca büyüleneceksiniz. Hele gözünüzün önündeki renk şöleni sizi çarpacak. Bahçenin her köşesi ayrı bir sanat eseri. Maviler Marakeş'in kızıl rengine, kuş sesleri de karmaşaya meydan okuyor. Zira Jardin Majorelle bu bölgede yaşayan 15 çesit kuşa da ev sahipliği yapıyor.

Bahçeye bir giren bir daha çıkmak istemiyor. Burada yüksek sesle konuşan da yok. Tam bir huzur havası... Devasa bambuların karanlık ve serin gölgesinde dolanıp duranların ayak sesleri duyuluyor sadece. Bahçenin ilginç bir hikayesi var: Fransa'da tanınmış bir mobilyacı olan Jacques Majorelle, ressamlık kariyeri için Fransa'yı terk eder ve Marakeş'e yerleşir. Burada Fas'la ilgili resimler yapar. 1924 yılında, bugün bahçenin bulunduğu araziyi satın alır ve düzenlemeye başlar. Dönemin önemli bir bitki koleksiyonuna sahip olduktan sonra burayı 1947'de halka açar. Majorelle 1962 yılında bir trafik kazası geçirince Fransa'ya döner ve bir süre sonra hayata veda eder.

Bahçeyi bugün yaşatan kişi ise Yves Saint Laurent. 1980'de Pierre Berge ile birlikte Jardin Majorelle'yi satın alan ve yeniden düzenleyen ünlü modacı, buranın geleceğini güvence altına almak için bahçeyle ilgili bir vakıf kurdu. Yves Saint Laurent'in ölümünden sonra bahçenin bir köşesine anıt mezarı yapılmış. Vasiyeti üzerine yakılmış ve külleri bu anıt mezara koyulmuş.

Gün bitmeye yaklaşırken gezimizin bu günkü son durağı eski MEDİNE ÇARŞISI SOUK'LAR  ve CEMA EL FENA idi.
 


Daha meydan kalabalıklaşmaya başlamamış. Rehberimiz önce Souk'ları beraberce gezeceğimizi ondan sonra tekrar meydana geleceğimizi söyledi. Bizim kapalı çarşıya benzeyen daracık sokaklardaki küçük dükkanlar  gezmekle bitecek gibi değil. Alış verişe vakit de yok. Arada bir üstü açık alanlar oluyor sonra yine buralara açılan sokaklar. Bilmeyenler için kaybolmamak  imkansız gibi. Kısa bir tanıtımdan sonra tekrar Cema el Fena  Meydanı'na geldiğimizde hava kararmaya başlamış, meydan panayır yerine dönmeye başlamıştı Meydan, fal bakıcılarının, yılan oynatıcılarının, geleneksel dansçıların, zehirli akrepler ile gösteri yapanların, seyyar diş çekenler, hikâye anlatıcıları ve bunların etrafında öbek öbek insanlar. Ancak resim çekmeye görün derhal başınıza musallat oluyorlar, verdiğiniz parayı da azımsıyorlar. Meydanda saatlerin nasıl geçtiğinin farkına varamıyorsunuz. Her biri ayrı sahne göstericiler adeta sizi büyülüyor. Çevresi restoranlar  ve kafeler ile çevrili meydanda  dekor değişiyor. Küçük kamyonetler, at arabaları, demir ayaklı masalar meydanın büyük bir bölümünü doldurmaya başlıyor. Bir de meydanın içinde cirit atan faytonlar, motosikletler. Tam bir curcuna.
İyi yorulmuştuk. Faytonların durduğu yere yakın ve Kutubiye Camii'nin görüldüğü bir noktadan bizi bekleyen minübüsümüze binip, Kenzi Farah Hotel'in yolunu tuttuk. Akşam yemeği saat 20.00'de idi. Yemek saatine kadar odalarımıza çıktık. Biraz dinlenip tekrar indik. Yemekten sonra şöminenin yanında  ısınmaya çalıştık, olmadı. Odalarımıza çıkıp uyumak en iyisiydi. Bir gün böylece sona ermişti. Yorulup dinlenmek, üşüyüp ısınmak, acıkıp doymak gibi beşeri duygularla haşır neşir olduk. Bir bilgenin söylediği gibi; yorgunluğun adını gezme koymuşlar.
 

 

GEZİ NOTLARI : Ali CAN

GÖRSELLER    : Ahmet ÖZER

EDİTÖRLER      : Hasip ŞENALP, Nuri ODACI ve Sefa COŞKUN