Sabah saat 09.00’u gösterdiğinde bavullarımızla birlikte yeniden otobüsteyiz ve yeni bir yolculuk bizi bekliyor. Bu sefer batı istikametine gideceğiz. Başkentten 90 kilometre uzaklıktaki Travnik’e...
Sarayova ile Travnik arasında 40 kilometrelik duble yol bulunuyor. Bu, ülkenin ilk ve tek duble yolu. Bu yolculukta da bir ırmak bizi yalnız bırakmıyor. Tüm seyahatlerimiz boyunca hep nehir yataklarını takip ediyoruz. Zaten bu ülkede her yerde su fışkırıyor ve adım başı bir dere veya nehirle karşılaşıyorsunuz. Bu sefer Lavsa Nehri vadisinde ilerliyoruz. Manzara yine muhteşem. Bitmesini istemediğimiz görsel manzaralar eşliğinde yaklaşık 1. 5 saat süren yolculuktan sonra vezirler şehri Travnik’teyiz. Yol boyunca otobüste Aliya İzetbegoviç belgeseli izliyoruz. Çile dolu, fedakarlık dolu, ilim dolu, mücadele dolu bir hayat. Örnek alınması gereken bir ömür. Ve zaferle taçlandırılmış bir son… Bir kez daha rahmete anıyoruz.
Bosna-Hersek'in merkezinde, Saraybosna'nın 90 km batısında yer alan Travnik, merkez Bosna Kantonu'nun başkenti. Travnik vezirler şehir olarak biliniyor. Bu san Osmanlıya çok sayıda devlet adamı yetiştirdiğinden dolayı verilmiş. Şehirde 19 vezir veya devlet adamının kabri bulunmakta. Adım başı soğuk suların aktığı çeşmeleriyle de ünlü Travnik’de çok sayıda cami bulunuyor. Travnik ayrıca Nobel ödüllü yazar Ivo Andrić'in doğduğu kent.
Şehrin temiz cadde ve sokaklarında yürüyerek Elçi İbrahim Paşa medresesine varıyoruz. Muhteşem bir okul. Medrese İmam Hatip Lisesi düzeyinde öğrenci yetiştiriyor. Yaklaşık 100 erkek 100’de kız öğrencisi olan medrese eğitim faaliyetlerini savaşta dahi sürdürmüş. Ortadaki geniş boşluğun sağında ve solunda derslikler bulunuyor. Medresedeki öğretmen ve öğrencilerle bir miktar sohbet etme imkânı buluyoruz. İki katlı binanın ortasındaki geniş bölümde namaz kılınıyor. Medresede Osmanlı döneminde kalan el yazması eserler de sergileniyor.
Medresede ayrılıp, Fatih Sultan Mehmet’in de su içtiği Göksu’nun (Plava Voda) kenarından yürüyerek kaleye tırmanıyoruz. Osmanlılar burayı fethettiğinde burada bir kale bulunmaktaymış. Ancak Osmanlılar kaleyi daha da büyütüp güçlendirmişler. Her şeyden önce kaleyi İslam Kültürüyle buluşturmuşlar. Bir minarenin de yer aldığı kalenin, kapalı mekanları müze konumunda. Burada şehirle ilgili etnografik eserler yer almakta.
Kaleden şehri seyretmek ayrı bir zevk. Bir fotoğrafa 7 minarenin sığdırıldığı söylenen Kale’de 7 minareyi aynı kadraja sığdırmaya çalışıyoruz. Fatih Sultan Mehmet ve ordusuna da ev sahipliği yapmış Travnik, gelenekleriyle, kültürüyle yaşayan bir Osmanlı şehri.
Kalede geçirdiğimiz duygu dolu saatlerden sonra yeniden şehre inerek öğle namazlarımızı eda etmek üzere Camiye gidiyoruz. Caminin imamı Türkiye gelmiş ve Konya’yı ziyaret etmiş birisi. Fahri Bosna ve Hersek Konsolosu ve Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreter Yardımcısı Ercan Uslu’nun misafir ettiği imam, Konya’da etli ekmeği unutmamış. Her ne kadar etli ekmek, lahmacun olarak aklında kalmışsa da grubumuzun fanatik Konyalıları yanlışı hemen düzeltip, Konya’nın etli ekmeğine halel getirmiyorlar.
Rıza Tur, grubumuza Travnik’te mangal keyfi koymuş. Etin Türkiye’ye göre çok ucuz olduğu (neredeyse yarı fiyat) bu ülkede Türk usulü kebap hakikaten hora geçiyor. Ve sonrasında nehrin hemen kenarındaki bir çay bahçesinde meşhur Bosna kahvesi yudumluyoruz. Su sesi, serin hava ve hoş ortamıyla burası tam da kafa dinlenecek bir yer. Ama kafa dinleyecek kadar vaktimiz yok ve yeniden dönüş için yola düşüyoruz. Yol üzerindeki bir köyü ziyaret edeceğiz. Bu safer ki ziyaretimiz derin bir anlam taşıyor.
Dönmeden önce Travnik’de metfun iki ermişin kabirlerini ziyaret ediyoruz. Recep ve İlhami Dedeler. Küçük bir evin içinde bulunan kabirlerin bulunduğu ev küçük bir tekke hüviyetinde. Zaman zaman tarikat mensuplarının zikir sohbetleri yaptıkları bu manevi ortamda, Bosna’nın manevi inkişafını gerçekleştiren bu tasavvuf büyüklerine dualar gönderiyoruz.
Ahmiç Köyündeyiz. Ahmiç köyü 15 Mayıs 1993’e kadar savaşın uğramadığı insanların barış içerisinde yaşadığı bir köy. Köyde sadece 10 Hırvat aile yaşıyormuş. Bir gün öncesine kadar konuşup, şakalaşıp birlikte kahve içtikleri Hırvatların da lojistik desteğiyle bir gün sonra 16 Mayıs 1993’de kan gövdeyi götürmüş Ahmiç’te.
Aralarında 3 aylık bebeklerin de bulunduğu, çocuk yaşlı, kadın erkek tam 112 müslüman şehid edilmiş. “Hedef 48 saat” isimli harekât aslında köyü 48 saatte yok etme amaçlıymış. Ama diğer İslam beldeleri gibi işte bu köy de 112 şehit ve her türlü tahribata rağmen hala dim dik ayakta. Köy yeniden imar edilmiş, camide namaz kılınıyor ve elhamdülillah minarelerde beş vakit ezan okunuyor. Ahmiç Köyü Camiinin bahçesindeki anıt taşta isimleri yer alan şehitlerimizi rahmete andık. Ahmiç köyü de camisiyle birlikte yerle bir edilmiş. Ancak Ürdün devleti yıkılan caminin yerine güzel bir cami yaptırmış. Camide ikişer rekât namaz kılarak Sarayova’ya dönüş için yeniden yola koyuluyoruz.
BİR CENNET KÖŞESİ.
Gezimizin son günü, cennet toprakların belki de en güzel yerindeyiz. Dünyada bir cennet tasviri istenseydi, burası en yakın tasvirlerden birisi olurdu herhalde. Bosna-Hersek’in üçüncü büyük akarsuyu olan Bosna nehrinin kaynağı Saraybosna yakınlarındaki Vrelo Bosne. 271 km uzunluğundaki nehir, Sava ırmağıyla birleşiyor ve Tuna’ya doğru akıyor. Nehir boyunca kurulmuş pek çok kasaba ve köy var. Bunlardan bir tanesi, Saraybosna’nın kuzeyindeki Zenica kenti.
Bu tabii parktan önce yolumuzu kesen iki okuldan bahsetmek gerekecek. Vrelo Bosne’ye giderken yolun iki tarafında birbirine benzeyen iki üniversite kampusu bulunuyor. Bunlardan biri Türkiye Cumhuriyeti tarafından kurulan devlet üniversitesi, diğeri de özel Burç Üniversitesi. Devlet Üniversitesi başörtüsü sorunu yaşayan Türkiye’yi gençlerin 2000’li yıllardaki eğitim yuvası olmuş. Başörtüsü zulmünü Bosna’da fakat bu kez farklı bir şekilde hatırlıyoruz. 10 bin öğrencisi olan bu üniversitede okuyanların önemli bir bölümü Türk. Burç Üniversitesi ise 2-3 bin öğrenciye eğitim imkanı sağlıyor. Eğitim imkânları daha geniş olan Özel Burç üniversitesi, yurt dışındaki Türk Okullarının bir kolu. Ve buraya daha seçme öğrenciler gidiyor.
Vrelo Bosna dünyanın en güzel tabii parklarından biri. Belki Hollanda’daki meşhur Milli Lale Parkıyla kıyaslanabilir. Fazlası var Vrelo Bosne’nin. O da her haliyle doğal olması ve içinden büyük bir su kaynağının akması.
Bosna nehri buradan çıkıyor. Dağın yamaçlarındaki çok sayıda kaynaktan fışkıran sular önce burada oluşturulan irili ufaklı çok sayıdaki göletlerde toplanıyor. Su Bosna’nın diğer kaynaklarında olduğu gibi buz gibi. Ülkeyi örümcek ağı gibi ören bu ülkenin ırmakları arasında başkentte olması hasebiyle özel bir öneme sahip Bosna Nehri… Bu nehrin kaynağı Bosna’ya gelen tüm yabancıların en çok ziyaret ettiği yerler arasında.
Ormanlarla kaplı İgman Dağlarının eteğindeki bu tabii park gelen herkesi büyülüyor. Farklı açılardan birbirinden güzel yüzlerce kare fotoğraf çekiyoruz. Ulu ağaçların gölgesindeki gezinti alanları, yürüyüş yolları ayır bir güzellik. Yolunuz Bosna ve Hersek’e düşerse ve Vrelo Bosne’yi gitmeden gelirseniz çok şey kaybetmiş sayılırsınız.
Vrelo Bosne’nin diktatör Tito’nun da dinlenme yeri olduğu söyleniyor. İyi işletilmesi halinde ciddi gelir elde edilebilecek olan bu Allah vergisi güzellik içerisinde adeta büyüleniyoruz. Ve parkın içerisindeki bir çay bahçesinde (biz çay bahçesi diyoruz ama Bosna’da çay olmadığından herhalde kahve bahçesi dememiz gerekiyor) dinleniyoruz. Serin bir Haziran sabahında, bu güzel parktaki su ve envai kuş sesi arasında içtiğimiz Bosna Kahvesinin keyfini hiç unutmayacağız sanırım.