Araçla ilerlerken ağacın üzerinde bir hayvan görüyoruz. Dikkatlice bakıp hangi hayvan olduğunu anlamaya çalışıyoruz. Yaklaşınca ağacın başındaki havyanın büyük beşliden biri olan Leopar olduğunu görüyoruz. Aslan, Leopar, Fil, Buffalo ve Gergedan’dan oluşan Afrika’nın büyük beşlisinden biri…
Bunları hepsini gördüğünüz an “Big 5” tamamlanmış oluyor. Ağaçta uyuduğunu sanıp iyice yaklaşıyoruz. Tehlikelerden kendisini uzaklaştırmış şekilde yerden 5-6 metre yükseklikte ağacın başında uyuyor gibi… Dürbünle bakan arkadaşlarımız uyumadığını etrafı gözetlediğini, zaman zaman dikkatlice döndüğünü ifade ettiler. Aracımızla Leopara 15-20 metre kadar yaklaşabildik.
Ağacın üzerindeki görkemli ve ürkütücü görüntüsünü müşahede ettik. Sonra oradan da ayrıldık. Bir müddet sonra Big 5’in bir diğer üyesi olan Fil ailesi ile karşılaştık. Ana filler yavru fillere sanki eğitim veriyorlardı. Bir müddet izledikten sonra safarimize devam ettik. Etrafta çok sayıda zürafa ve zebra sürüsü var. O kadar çok ki sürülerle geziyorlar.
Telsizden gelen anons şoförümüzü heyecanlandırıyor. Hızlı bir manevra ile güzergâhı değiştiriyor. ‘Big 5’in üçüncüsü Aslan var’ diyor. Birkaç dakika sonra beş altı turist aracının bulunduğu bir alana varıyoruz. Aslanlarla göz göze geliyoruz. Şoförümüz sessiz olmamızı istiyor ve aslanlara en yakın yere aracı park ediyor.
Sonrasında onlarca araç daha geliyor. Anonsları duyan tüm yabancıların buraya geldiğini anlıyoruz. Biri dişi diğeri erkek iki aslan yerde yatıyor. Bulundukları alan içinde hareket halindeler. Silkiniyorlar, kükrüyorlar, yatıyorlar, kalkıyorlar. Hep hareket halindeler. Şoförümüz ‘korkmayın’ diyor. Yan tarafta bir araç içinde çocuklar var, üstelik bulundukları aracın yanları ve üstü açık. Bizim şoför araçtan inip önü aslanlara doğru olan aracın kaputunu açıyor. Aslanlar etrafta bulunan çok sayıda araç ve insana aldırmadan doğal yaşamlarına devam ediyorlar.
Bir saate yakın aslanlarla birlikteliğimize son veriyor ve arazideki safarimize devam ediyoruz. Bir nehir üzerindeki tahta köprüye yaklaşırken burnumuzun direğini sızlatan çok kötü kokuyla irkiliyoruz. Baktığımızda nehrin içinde ölmüş veya öldürülmüş çok sayıda gergedan, antilop ve daha başka hayvanların leşlerini görüyoruz. Tabir tam oturuyor; bu leşlerin üzerinde çok sayıda leş kargası ve akbaba var. Ortam bir savaş alanını andırıyor. Burnumuzu kapatıp maskelerimiz takıyoruz, resim ve video çekiminden sonra hızla oradan da uzaklaşıyoruz.
Araçlarda su var. Yiyecek sorununu ise rehberler hallediyor. Yemek vakti geldiğinde şoförümüz aracı durdurdu ve inmemizi söyledi. Hemen yakınımızda bir nehir vardı. Nehre yukarıdan baktığımızda iki adet dev timsahın güneşlendiğine gördük. Dört bir taraftan hayvan sesleri duyduk. Ama görünürde herhangi bir hayvan yok.
Organizatör tur şirketimiz öğle yemeği için kumanya hazırlamış tüm ekibe… Merak ettik kapalı ambalaj içinde ne var diye. Özenle ve hijyen kurallarına uygun hazırlanan paketin içinde bir elma, bir portakal, bir kek, bir meyve suyu, bir şişe su, bir paket içinde kızarmış tavuk budu, küçük ekmek ve cips çıkıyor. Yemeği, şoförün arazi aracımızın kaputuna serdiği serginin üzerinde yemek durumunda kalıyoruz.
Az sonra Big 5’in dördüncüsü olan dev yapılı, iri boynuzlu gergedan sürüsü ile karşılaşıyoruz. İri bünyeleri ve silah olarak kullandıkları boynuzlarından aldıkları güç ve vahşi cesaretleri sebebiyle çevreyle pek ilgilenmiyor, sürüler halinde göç yolundaki yolculuklarına devam ediyorlar. Yolculuklarını merak dolu gözlerle dakikalarca seyrediyoruz.
Big 5’in dördünü görmüş olduk böylece… Kaldı bir tane, bufalo… Onu ve diğer hayvanları görmek için yolculuğumuzu sürdürüyoruz. Derken, domuz sürüleriyle karşılaşıyoruz. Ekipteki herkes domuzlarla alakalı bir bilgiyi ilk defa orada öğreniyor. Domuzlar, ön ayaklarını büküp eğilerek, tabir caiz ise secde vaziyetine gelerek yiyeceklerini yiyorlar. Yakından görmek için domuz sürülerini yanından her geçtiğimizde durup bu ilginç durumu seyrettik. Her defasında yiyecekleri aynı şekilde yediklerine şahit olduk.
Yeterince vahşi hayvan görmüş olmamıza rağmen daha fazlasını görme arzusuyla Türkiye’de azami 20 km süratle gidilebilecek nitelikteki bozuk satıhlı dağ yolarını 80-90 km hızla kat ettik. Haliyle kolay olmuyor. Zaman zaman içimiz dışımıza çıkacak gibi oluyor. İlk defa gördüğümüz kuşlar, flamingolar, gergedanlar, zürafalar, zebralar, yavru ceylanlar…
Çekebildiğimiz kadarının fotoğraf ve videolarını çekerek, safariden hatıralar biriktirmeye çalışıyoruz. Her gün ayrı ilginçliklerle karşılaştığımız yolculuğumuzdan memnunuz. Akşamları, “bugün de yorgunluğumuza değdi. “ diyerek ertesi sabahı iple çekiyoruz. Yeni neler görebileceğimizi merak ediyoruz.
İnek otlatan köylüler görüyoruz, yol boyunca… Dolu dolu geçen bir günün ardından şoförümüz Felix yolda ani bir maverayla duruyor ve aracın yönünü değiştiriyor. “Buyrun güneşin batışını seyredin. ” diyor. Dikkat etmemişiz. Aman Allah’ım nasıl da muhteşem bir görüntü… Bir kez daha bize böyle güzel bir dünyayı bahşeden Yaradan’a şükrediyoruz. Yeni bir yolculuk var yarın. İyice dinlenmemiz gerekiyor.
Konya'dan Kenya'ya videosunu izlemek için
tıklayınız