Ali SAKAL: Geziniz sırasında siyah- beyaz ayrımını gözler önüne seren unsurlarla karşılaştınız mı?
Ahmet ÖZER: Yargı başkenti olmamasına rağmen anayasa mahkemesi Johannesburg da bulunmaktadır. Anayasa mahkemesi binası, Nelson Mandela ve pek çok zenginin villalarının bulunduğu bölgeyi gezdik. Bu villaların tamamının yüksek duvarlar üzerinde elektrikli tellerle korunduğunu, özel güvenlikle elemanlarınca nöbetler tutulduğunu görüyoruz. Johannesburg da 450 000 özel güvenlik elemanı olduğunu öğreniyoruz. Şehir merkezinde 1990 yıllarda başlayan isyan hareketleri ayrılan, işgal edilen bölgeleri gezdik. İsyan sırasında büyük kamu binaları, iş merkezleri isyancılar tarafından işgal edilerek meskene dönüştürülmüş. Hala izleri devam etmekte. Cape Town şehrinde neredeyse hiçbir siyaha rastlayamamıştık, bu bölgelerde nerdeyse hiç beyaza rastlamadık.
Şehrin en zengin bölgesinde büyük şirketlerin bulunduğu bir semtteki çiftlikten bozma mütevazi otelimize yerleştikten bir süre sonra tekrar yola çıktık. Güney Afrika da oynanan 2010 yılındaki dünya kupasında maçlar yapılan FNB stadını, SOWETO denen Mandela’nın da evinin bulunduğu Johannesburg un en fakir bölgesinin gezdik. 1976 yılındaki öğrenci isyanında vurulan bir öğrenciye yardım etmek isterken sırtından vurulan Hector Peterson isimli genç öğrenci adına yapılan anıtı, bizdeki Selçuklu kümbetlerine benzeyen insan hakları evrensel beyannamesindeki hakların mermere kazındığı bir anıtı rehberimiz uzun uzun anlattı.
Yine bu bölgede Nelson Mandela’nın öğrenci iken oturmaya başladığı, hapishane dışında ailesi, çocuklarıyla yaşadığı ev müze yapılmış. Mandela ya ait fotoğraflar, konuşma metinleri, aile fotoğrafları, şahsi eşyasının sergilendiği evde bir büfe içinde FETÖ’nün Cape Town’da inşa ettiği külliyenin seramiğe yapılmış fotoğrafı dikkatimizi çekti. Özel eşyanın sergilendiği bu mekana nasıl girmişlerdi. Biz ve gruptakiler tepki gösterip sebebini soruyoruz. Göreviler susuyor. Mandela sağ iken bu seramik tablo getirilip buraya girmiş. Şimdi ise çıkarmıyorlar. Bizde orayı terk ediyoruz.
Yürüyerek aynı bölgedeki Nobel ödüllü rahip Desmond Tuti’nin yine müze yapılan evinin ve çevresini rehberimizden yine uzun uzun dinliyor ve gezimize devam ediyoruz.
Akşam tüm gurupla “Montecasino” denen bir mekana gidiyoruz. Büyük bir Amerikan şirketinin 134 milyon dolara yaptığı, ortada büyük bir kumarhane, kumarhaneye açılan tarihi süs verilen sokaklar, alışveriş yerleri, lokantalar, açık hava tiyatrosu v.s den oluşan bir mekan. Bir bölgesinde gökyüzü nasıl yapılmışsa gündüz hissi verecek şekilde aydınlatılmış. Burada bir İtalyan pizzacısında grubun tamamı vejeteryan pizza ikramından sonra biraz dolaşıp otelimize dönüyoruz.
Johannesburg altıncı günümüze uyandık. Kahvaltıdan sonra PİLANESBERG e gitmek üzere yola çıktık. Pilanesberg bölgesi Rustemberg şehrine bağlı ulusal park bölgesi. Safarilerin yapıldığı bölge burası.Yol üzerinde de küçük çaplı safari yapılan yerler olduğunu görüyoruz. ASLAN PARKI denilen bir bölgede ilk safarimize çıkıyoruz. Daha kontrollü bir bölge. Geniş alanlarda tel örgüler olduğunu görüyoruz. Tel kafesli büyük araçla toprak yollarda safariye başladık. Aslan, zürafa gibi hayvanlara yaklaşıp fotoğraflarını çektik. Bir saat civarında bu şekilde dolaştık. Başladığımız noktaya geldiğimizde kafes içerisinde aslan yavruları, leoparlar olduğunu, ayrı ücretle bunlarla da fotoğraflar çektirenler oldu. İç içe geçen alış veriş yerlerinden geçerek ancak dışarıya çıkabildik. Pilanesberg bölgesine ulaştık. Orman sayılabilecek yeşillik içerinde 2 şer katlı binalardan oluşan odamıza yerleştik. İkindi vakti hava biraz serinlemeye başlamak üzere iken Bu bölgede daha geniş alanda asıl safarimize başladık. Safarilerdeki amaç Afrika’ya ait BİG FİVE denilen büyük beşliyi fotoğraflayabilmek. Fil, Aslan, Leopar, Bufalo, Gergedan, Fil sürüsüne denk geldik. Yavrularıyla korunaklı aracımızın yanına kadar yaklaştılar. Ceylan sürüsünü, zürafaları uzaktan izledik. Aracımız hemen motor durduruyor, sessizce beklemeye başlıyoruz. Fotoğraflarını çekip devam ediyoruz. Akşam olup hava kararmaya başladı. Açık araçta serinlik soğuğa dönüştü. Türkiye İlkbaharı, biz ise orada sonbaharı yaşıyorduk. Montlarla korunmaya çalıştık. Biz etrafı tel örgüyle kaplı korunaklı kamyon kasasında, vahşi hayvanlar ise salınık doğal ortamda idiler. Onları arıyor ve fotoğraflamak istiyorduk. Aniden yaban köpekleri çıkıyor, rehberimiz bilgilendiriyor. Bu şekilde çok sayıda vahşi hayvanla yüz yüze tabir caiz ise burum buruna geldik. Hayvanları kargas et ile besledikleri için güvenlik sorunu yoktu. Kaldı ki kamyon kasasında demir teller içindeydik. Çok güzel bir safari oldu. Otele ancak hava karardıktan 2 saat kadar sonra dönebildik.