ALİ SAKAL: Ebubekir Efendi, Müslümanlar ve Osmanlı eserleri hakkında neler söyleyeceksiniz?
Ahmet ÖZER: Ada turumuzdan dönünce, 1863yılında İngiliz kralının bu bölgedeki Müslümanlar arasındaki ihtilafların halli için halife Abdülaziz den talebi üzerine gönderilen EBUBEKİR Efendi isimli Osmanlı aliminin mezarını ziyaret etmek istedik. Ancak rehberimizin bu konuda pek bilgisi yoktu. Bu ilginçti. Bize ait olan tarihi, bize buraları gezdirenler bilmiyordu. Anlaşıldı ki dünya turizmini yönlendirenler, Müslümanlar değildi. Dünya turizmi hakkında karar vericiler İslam’ın duyulmasını bilinmesini de istemiyorlardı. Bu sebeple dünyada nereye giderseniz gidin o bölgedeki tüm Kilisleri havraları, müzeleri gösterirler. Ama ecdadımızın yaptığı eserler, Cami ve külliyeler özenle gizlenir gösterilmez. Bu yüzden buraları geddirenlerde bize ait tarihten habersizdirler. Çünkü onlara verilen program içinde Müslümanlara ait ecdadımıza Osmanlıya ait olan yerler ve eserler yer almaz. Ama görmediğimiz kilise kalmaz. Neyse, Guruptan ayrılıp özel olarak yaptığımız araştırmada tarabaru daki Müslüman Mahallesindeki mezarlıkta olduğunu öğrendik. Rehberimizin yardımıyla anlaştığımız taksicinin, navigasyon yardımı ile götürdüğü mezarlıktaki türbeye doğru yola çıktık. Takside uzaktan duvardaki Türk Bayrağını ve TİKA’nın amblemini görünce heyecanlandık. Türkiye Cumhuriyeti Devletimizin büyüklüğünü, Yurtdışındaki bu önemli esereler sahip çıkışını gururla gördük hissettik. TİKA her yere olduğu gibi buraya da ulaşmış ve türbeyi çok güzel restore etmiş. EBUBEKİR Efendi ve torununun mezarlarını ziyaret edip Kur’an okuduk. O tepeden Şehri seyrettik. Dualar ettik. Burada EBUBEKİR Efendi hakkında tarihi bilgi vermemizin zaruretine inanıyorum.
Osmanlı Devleti, coğrafi sınırlarından her ne kadar çok uzakta olsa da, Güney Afrika’nın en ücra şehirlerinde türlü faaliyetlerle varlığını ortaya koymuştur. 1838 yılında başlayan ekonomik ilişkiler, zamanla yerini eğitim faaliyetlerine bırakmıştır. 1862’de müderris Seyid Ebubekir Efendi’nin Ümit Burnu Müslümanlarının dini eğitimleri için Güney Afrika havalisine gönderilmesi ile başlayan münasebetler, onun öğrencileri ve çocukları sayesinde bölgede entelektüel bir kuşağın yetişmesine vesile olmuştur. Ebubekir Efendi’nin 1880 yılında vefatıyla Müderris Mahmut Fakih Efendi’nin bölgedeki eğitim hizmetleri, Güney Afrika’da bir Osmanlı kültürel varlığının oluşmasını sağlamıştır.
OSMANLI ALİMİ EBUBEKİR EFENDİ
Az öncede ifade ettiğim gerekçeyle gönderilen Ebubekir Efendi’nin 16 Ocak 1863’te Ümit Burnu Table Bay Limanı’na ayak basmasıyla, Güney Afrika Müslüman toplumu için yeni bir dönem başladı. Bree Sokağı üzerinde açtığı Osmanlı Teoloji Mektebi’nde yetiştirdiği öğrencileri, Güney Afrika’nın önde gelen din adamları ve politikacıları oldu. Buitengracht Sokağı’nda kurduğu ilk Müslüman kadın mektebi ise, yine onun ileri görüşlülüğü hakkında ipuçları veriyordu. Arapça harflerle fakat yerli dili Afrikaansça kaleme almış olduğu Beyanü’d-Din adlı İslam ilmihali, Güney Afrika literatürüne girmiş kilometre taşlarından biri oldu. Bu vesileyle olacak ki Cape Town’ın Paarl semtinde Afrikaansça Dili Müzesi’nde ona ayrılan bir odada Ebubekir Efendi’nin Afrikaans dili ve literatürüne hizmetlerini gösteren belgeler, halen her yıl turistlerin ilgiyle ziyaret ettiği bir yer olarak karşımıza çıkıyor.
AHMET ATAULLAH EFENDİ VE İSLAM OKULLARI
Ebubekir Efendi’nin vefatıyla Güney Afrika’da eğitim hizmetlerini oğulları Ahmet Ataullah ve Hişam Nimetullah Efendiler devam ettirdi. Ahmet Ataullah Efendi’nin Kimberley şehrinde açtığı Otoman Imperial Scholl, bölgedeki eğitim altyapısını düzenlemek adına genç Müslüman topluluğu için önemli bir rol oynadı. Kardeşi Hişam Nimetullah Efendi, Port Elizaberth’te açtığı İslam Teoloji Okulu’ndaki faaliyetlerinin yanında, Hicaz Demiryolu projesi için topladığı bağışlar ve Güney Afrika’daki ırkçı politikalara karşı birçok defalar efsanevi Hindu lider Mahatma Gandi’yle Natal ve Durban şehirlerinde de görüşmeler yapması dönemin siyasi hayatına etki etti.
İLK MÜSLÜMAN DOKTOR
Ebubekir Efendi’nin torunlarından olan Dr. Muhammed Şükrü,1915’te Cape Town’ın Müslüman mahallesi Bo-Kaap’ta doğdu. Cape Town Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden 1942’de mezun oldu ve Güney Afrika’nın ilk Müslüman tıp doktoru olarak tarihe geçti. Kaderin tecellisidir ki genç yaşında tüberküloz hastalığından hayatını kaybetti.
Bekleyen taksiyle grubun olduğu yere geriye döndük. Waterfronttaki Yunanlılar tarafından işletilen bir balıkçı da hiç bir sos olmadan yapılan balığı tattıktan sonra grubun diğer üyeleriyle buluştuk. Alış veriş yerlerini dolaştık, bu geniş ve güvenlikli olarak nitelenen bölgenin tamamen bir Avrupa şehri olduğunu gördük. Zaten bu şehir Cape Town ve bu bölgeler sömürgeci batılılar İngilizler ve Hollandalılar tarafından özellikle kurulmuş ve kendi ülkelerinin şehirleri gibi dizayn edilmiş şehirler olduğunu gördük. Cape Town da son günümüz ve dolaysıyla son gecemizdi. Biraz etrafta yürüdük. Otelin biraz ilerisinde yol kapatılmıştı. Merakla oraya doğru gittiğimizde film çekilme hazırlıkları yapıldığını gördük. Bir gece öncesinde yatmak üzereyken patlayan bomba sesinin de film için olduğu söylenmişti ki evet yakından görmüş olduk. Ama nasıl geceye yakın film icabı da olsa bomba sesi yapılabilirdi. Bize ters geldi. Bizde şartlar ne olursa olsun, kalabalık bir şehrin merkezinde gece yarısı film icabı diye ses bombası atılamaz, bunu hiç kimse hoş göremez. Ama orada sıradan bir olaydı.
Ali SAKAL: Güney Afrika’daki ‘Teneke Evler’ sizi etkiledi mi?
Ali CAN: Beşinci günümüzde erken saatte kahvaltımızı alarak JOHANNESBURG a gitmek üzere havaalanına doğru yola çıktık. Havaalanı yolu üzerinde yine 1 milyona yakın insanın yaşadığı teneke evleri görerek son Cape Town saatlerimizi bitirdik. Bu teneke evler havaalanının yanından başlayarak büyük bir alan oluşturmaktadır. Evler tamamen teneke, saç ve çinkodan derme çatma evler olup ortalama 5-6 m2 dir. Elektrik su çoğunda yoktur. Şehrin yani Cape Town da yaşayan insanların ortalama üçte biri bu teneke evlerde yaşamaktadırlar. Bu evlerde yaşayan insanların, ekonomik, sosyal, psikolojik ve suça meyillerini tahmin etmek güç değildir. Bu arada şunu belirtmek gerekir, Güney Afrika’da orta sınıf yok olmuştur. Ekonomik yapı piramit şeklindedir. 63 milyon nüfusun %80 ‘i piramidin tabanındadır.
Yerel bir hava yolu şirketinin uçağı ile yaklaşık 2 saate yakın yolculuktan sonra Johannesburg Lansera havaalanına indik. Panaromik olarak Johannesburg u gezdik. Aslında küçük bir yerleşim yeri olan Johannesburg, 1867'de elmasın, 1886 yılında da altının bölgede bulunması ile ticari açıdan önem kazanmıştır. Bölgeye Avrupa kıtasından büyük bir göç dalgasının oluşmasına sebep olmuştur.